Düz Yazı 17
* Beri yandan da milli piyango alanların çoğunun olasılıklarla hiçbir ilgisi yok kanımca. Onlar bileti değil ki, hayal kurma hakkını satın alıyorlar. Şimdi ben bir çeyrek bilet sahibi olarak çoktan büyük ikramiyeyi nasıl kullanacağımı düşündüm ve hatta düşünmeye de devam ediyorum. Amorti bile çıkmayınca biletime üzüleceğim belki biraz ama sonra yeniden, başka bir bilet alıp ya da sayısal loto oynayıp hayal kurmaya devam edeceğim.
*Daha çok işin eğlencesi evin iç dekorasyonunda tabi. Her iş için ayrı bir oda hazırlamayı düşünüyorum (görüyorsunuz piyangonun bana çıkıp çıkmamasını hiç dert etmeden düşünüyorum bunları). Farz-ı misal playstation için dev ekran bir televizyon ve çok rahat koltuklardan başka hiçbir şey olmayacak bir odada. Birinde sadece masa tenisi masası duracak, diğerinde de resim çizmek için gereken malzemeler. Üç dört odayı da misafir hane gibi hazırlatırım, isteyen gelip evimde kalabilsin. Hatta evi yolgeçen hanına bile çevirebilirim; kendimde o potansiyeli görüyorum.
*Yılbaşı yaklaşıyor ve ben hala senen devrettiği o harikulade saatte ne yapıyor olacağıma karar vermiş değilim. Gerçi bu gibi konularda kararları genelde ben vermiyorum, evren bana dikte ediyor ama insanoğlu elinden bir şey gelmese de çabalamadan edemiyor. Ben büyük ihtimalle yine evde pinekliyor olacağım ya da birileri çağırırsa son dakikada hemen başıma külahımı geçirip düdüğümü öttürerek koşup yetişeceğim.
*İnsan kararları kendisi vermek istiyor ama hiçbir şey de elinde değil aslında. Hayatın akışına göre yaşamak zorunda kalıyoruz ekseriyetle. Eski zaman insanları yaşamlarını yıl döngüsüne göre ayarlamışlar mesela çünkü tek dertleri var adamların o da tarlaya ektikleri ot. İş böyle olunca mevsimleri takip eden bir yaşamları oluyor. Oysa modern çağın hiç de modern olmayan insanları öyle mi? Şimdi bizim derdimiz işe gitmek ya da daha gençsek sınavlara girmek. En çarpıcı örnek üniversite öğrencileri; tüm işleri sınav dönemlerinin gel gitlerine bakıyor. İlk vize haftasını atlatıyorlar, sonra bir süre gezip tozuyorlar. Ne oluyor, ikinci vize haftası geliyor. İşte tüm stres iki sınav zamanı arasında gidip gelmekle yaşanıyor. Hatta bazen bu önemli dönemler birbiri ile çakışırsa vay haline zavallı mühendisin. Yılbaşından hemen sonra finallerinin olması bir adama ne gibi duygular yaşatır öğrenmek bile istemiyorum. İki farklı insanla karşılaşırız bu halde zannımca, ilki finali boş vermiş, yılbaşında içkinin, eğlencenin dibine vurmuş tiki genç; Okula akşamdan kalma, tamamıyla boş bir kafayla gelir. Önce sınavdan bir saat önce arkadaşlarının notlarına bakarak bir şeyler öğrenebileceğini sanır ama o melun saat yaklaştıkça iyice koyuverir. Sınavda da ya salyasını kâğıda akıtarak uyur ya da ilk beş dakikada çıkar gider. Diğer insan kişisi de yılbaşı eğlencelerine kulak tıkamış, oturup uslu uslu dersini çalışmıştır; ya da çalışmaya çalışmıştır diyelim. Zira insanlar o sırada deliler gibi eğlenirken, içkiler sel olup akmışken (mübala sanatı yapıyorum) oturup da akışkanlar mekaniği falan okumak biraz zor. Final zamanında okuldaki muhabbetleri içi giderek dinler zatı- muhterem. İnsanların nasıl eğlendiklerini, kendisinin neleri kaçırdığını düşünerek girer sınava. Belki daha iyi bir not alır belki de alamaz ama içi buruktur.
*Yılbaşı geldiyse havalar da soğumuş demektir. Son yıllarda sonbaharı pek yaşamıyoruz gibi geliyor ya, hadi hayırlısı. Yaz günleri bir anda bitiyor ve ortalık günlük gülistanlıkken fırtına kopuveriyor. İşte öyle vakitlerde bir kurtarıcı gibi çıkıyor ortaya benim canım berem. Bere takmaya çok küçük yaşta arkadaşlarımın teşviki ile başladım ve o zamandan beri de bırakamadım (kötü alışkanlıklar arkadaşlardan alınır) Şimdi ne zaman dışarı çıkacak olsam geçiriyorum takkemi kafama. Kulaklarım hiç üşümüyor mis gibi oluyorum. Fakat hele de yağmurlu bir havada giymişsem, ıslanan ve saatlerce kafamda duran bere saçlarıma adeta fön çekiyor. Okulun sıcak kantinine vardığımda mesela çıkarmaya korkuyorum çünkü altından bir küçük Emrah çıkma ihtimali çok yüksek. Artık derslere, hatta sınavlara bile bere ile giriyorum; hadi hayırlısı.
BLOGDERGİSİ
BLOGDERGİSİ
Yorumlar
Yorum Gönder